Paperback. 13,50 / 21,00 cm. In Turkish. 368 p. Genel kani, sosyal bilimler ile felsefe arasinda derin bir yarik görür; birbirini karsilikli olarak yok sayan, hatta dislayan iki ayri dünya arasindaki bir yarik. Oysa bu, en basindan beri sosyal bilimler düsüncesine eslik etmis olan felsefi sorgulamalari ve ayni sekilde bilimsel düsüncenin de felsefede tetikledigi tartismalari görmezlikten gelmek demektir. Ülkemizde ne yazik ki ekseriyetle "herhangi bir özne felsefesi" olarak alimlanmis olan Fenomenoloji, yine en basindan beri, bu iki "bilme biçimi" arasindaki en zengin karsilasmalarin ve geçislerintemel güzergâhlarindan biri olmustur. Ancak bir isim vardir ki bu diyalogun tesisi tüm düsüncesini mesgul etmistir, bilhassa sosyoloji özelinde: Alfred Schütz. Mahir bir takipçisi oldugu Husserl'in fenomenolojisini elestirel ve yetkin bir sentez dâhilinde Weber'in sosyolojisiyle bulusturmakla yetinmemistir Schütz. Tüm bu zengin fikri alüvyonlari, 1937 yilindan itibaren yasamini sürdürecegi ABD'ye tasimis; onlari burada pragmatizmin yine bir o kadar verimli ovalariyla bulusturmus; ve nihayetinde sosyoloji ve felsefenin gelmis geçmis en ezber bozucu ve üretken yakinlasmalarindan birinin altina imza atmistir. Alfred Schütz (1899-1959): Entelektüel yörüngesi baslangiçta, Avusturya Iktisat Okulu, Bergson Felsefesi, Weber sosyolojisi ve Husserl'in fenomenolojisi ekseninde sekillenmistir. Nazizm'in yükselisi neticesinde New York'a yerlesen Schütz, yasam dünyasinin felsefi antropolojisi projesini, deneyim ve eylemin fenomonolojisi ve Weber'ci sosyolojinin yeni bir okumasi ile beraber sürdürmüs ve özelikle sosyolojide etkilesimci ve etnometodolojik perspektifler üzerinde kalici izler birakmistir.
show more...Just click on START button on Telegram Bot