Islam'da inanc ilkesi olarak belirlenen sey, dogruluguna inandigimiz bir sey degildir; aksine dogru oldugu icin inandigimiz seydir. Bu anlamda bir seyin varligi (hakikat) once, bu varliga iliskin bilgimiz/dogrulamamiz ve inancimiz sonradir. Bu, gerceklik (hakikat) ile dogruluk (sihhat) arasindaki farktir. Gerceklik varlikla, dogruluk ise gerceklige ait bilgimizle ilgilidir. Insanin zihnindeki bilgisel kesinlik de, varlik ve bilgi arasindaki tam ortusmeden ortaya cikar. Bu ortusmeyi saglamak inanc ahlaki geregidir. Inanmanin da bir ahlaki vardir. Inandigimiz seyi askida birakmayip bilgi zemininde yukseltmek (epistemolojik temel), hissederek varligimizin ve davranislarimizin bir parcasi haline getirmek (psikolojik ve ahlakî temel) gerekir. Baska bir deyisle, inancin bilgiyle donatilmasi, inancin zorunlu ama yeter sarti degildir. Bu bilginin eyleme/amele donusmesi istenir. Boylece iman, bilgi ve eylem (ahlak) arasinda zorunlu bir bag ortaya cikmis olur. Bu dogrultuda, "Insanlara gonderilen/gosterilen her ayetin, (daha onceki) kardeslerinden daha buyuk/gelismis" oldugunu soyleyen Kur'an ayeti (Zuhruf 43/48), Islam'in inanc ilkelerinin diger dinlerdekilerden farkliligini da ortaya koymus olur. (Tanitim Bulteninden)
show more...Just click on START button on Telegram Bot